“Yaratan yarattıklarını, yarattığı şekilde kullanmamız için önce isimleri öğretti ilk öğretmene. Halife olarak yaratılan insanın diğer birçok varlıktan daha üstün ve değerli sayılmasının temelinde Allah’ın onlara verdiği öğrenme ve bilgi gücü olduğu ve genellikle, bu ayetlerdeki “isimler” in kavram bilgisi olduğu söylenmiştir.
Biz bu kelimeler ile bu kelimelerin anlamını yani kavramları her şeyin sahibi olan Yüce Rabbimizden öğreniyoruz. Ve öğrendiklerimizle düşünüyor, düşündüklerimizi de hayata geçirmeye çalışıyoruz.”[1]
Dolayısıyla bende bir yazıyı yazarken, bir konu üzerinde çalışırken o konunun karşılık geldiği kelimelerle düşünmeye çalışıyorum. Hangi kelime konuyu daha iyi tanımlar diye araştırıp, okuyanın zihninde doğru bir görsel oluşturmaya çabalıyorum.
“Filistin” konusunda da önce tek kelime ile başladım.
Bu kelime “DİRENİŞ” oldu. İnternete yazdığımda kelime ile birlikte zaten direkt Filistin kelimesi çıktı karşıma.
DİRENİŞ/DİRENME:Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek anlamına gelir.[2]
Direnmek, esasında karşı tavrın olduğu durumlarda ortaya çıkan ve güç kazanan bir eylemdir.Savaşı kanıksamak değil, ‘yaşamaya devam ederken direnmek’ Filistinlilerin mücadelesinin bir başka boyutudur.[3]
Bu kelimeye ve direnişin boyutlarına bakarken ve Filistin’i anlatırken iki kelime daha eklemek zorunda olduğumu düşündüm. Bunlardan biri “ümit” Diğeri ise “Cesaret”.
ÜMİT:Kulun Allah’ın rahmetine güvenerek ümit içinde olması anlamında tasavvuf terimi. [4]
(İnanca bağlı bir) CESARET:Savaşta kahramanlık göstermeye, sıkıntıları göze alarak üstün değerleri korumaya yönelten ruhsal yetenek anlamında bir ahlâk terimi[5].
Herkes zaman zaman ümit eder ama istediği şeyler olmadığında tükenir ve söner. Cesaretini yitirir. Hareket etmekten vazgeçer.
Herkes bazı konularda cesurdur ama başarısız olduğunu düşündüğü konular gerçekleştiğinde cesareti kırılır. Vazgeçer.
Herkes inandığı değerler uğruna fedakârlık yapmıştır ve direniş gösterir. Ama belli bir süre sonra fedakârlıkları yük gibi görmeye başlar, önce ümidi tükenir sonra cesareti ve vazgeçer.
Ama Filistin’de bu üç kelime bir zincir gibi birbirine sımsıkı tutunmuş ve tüm dünyanın bu duyguları kaybetmemesi için bizleri kuşatmış sanki.
Yıllardır aynı zulmü yaşıyorlar ama bu değerleri kaybetmiyorlar. Rabbimizin“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [6]buyruğunu yerine getiren bu topluluk, bize inandığı değerleri korumak adına nasıl yaşanması gerektiğini gösteriyor.
Bu topluluk “Bana ne canım, hep ben mi çalışacağım, hep ben mi fedakârlık yapacağım” demeden hayatın ve ölümün nasıl olması gerektiğini gösteriyor.
Bu topluluk Müslüman kardeşleri tarafından yalnız bırakılsalar da, anlaşılmasalar da küsmemeyi, umudu kaybetmemeyi, güvenmeyi gösteriyor.
Savundukları değerler, korudukları yerler tüm Müslümanların olmasına rağmen, korumanın yalnızca onlara kalmasına aldırış etmeden tüm çocukların bu direnişe nasıl hazırlanması gerektiğini gösteriyor.
Her direnişin sonunda bir diriliş gerçekleşmesi mümkün değildir ama her dirilişin öncesinde mutlaka bir direniş vardır.
Çünkü diriliş ancak direniş ve umutla gerçekleşir.[7]
[1][1] Anadolu Gençlik Dergisi/Kelimeler ve izdüşümleri- Hatice Kübra Gündüz
[2] TDK
[3] Özden Savaş
[4] TDV
[5] TDV
[6] Ali İmran 104
[7] Arif Ay