Elinize bir kâğıt ve kalem alın. Bir nokta çizin. Bu nokta sizsiniz. Şimdi bu noktanın ilişkilerini anlamak için etrafına aile, ev, iş, arkadaşlar, komşular, devlet ve dünya gibi içinde bulunduğunuz tüm mekân, imkân ve sosyal ilişkileri yazın. Bu nokta tüm bu ilişkiler içinde ne yapacak? Neye göre ve nasıl yaşayacak? Mutlu olması neye bağlı?
Sonra anneniz, babanız, eşiniz, çocuklarınız, arkadaşlarınız için de birer nokta daha çizin. Ve hepsine içinde bulunduğu ilişkileri anlatan kelimeleri yazın. Hepsinin farklı ilişkileri ve istekleri var. Kâğıttaki tüm noktalar birbirine girdiler. Bunlar ilişki ve isteklerse bunların hepsinin bir düzene ihtiyacı var öyle değil mi?
Bu düzen, tüm noktalar ve ilişkileri düşünülerek oluşturulmuş bir sistem olmalı. Yaşayan, daha önce yaşamış olan ve yıllar sonra yaşayacak tüm noktalar için huzuru tesis eden bir sistem.
Ortada bir sistem varsa görev ve sorumluluklar da girecektir devreye ki kırılma olmadan devam etsin bu düzen.
Peki, o nokta çıksa dese ki “Ben kendi hayatımı kendim yaşarım. Kimsenin sistemine ihtiyacım yok.” İstediği yerde yatıp kalkabilir mi? Karnı acıktığında istediği markete girip istediğini alabilir mi? İstediği toprağı ekip biçebilir mi?
Bu nokta neye göre hareket edecek?
Diyelim ki bu nokta kaos, anarşi, kavga ve savaş isteyen biri ise diğer noktaları bundan koruyacak?
Ya da bu nokta ahlakın her insanda olduğunu, iyi olmanın insana huzur verdiğini, düzenli bir toplumun erdemli insanlarla oluşacağını söyleyen biri olsun, bu erdemli hareketler, iyi davranışlar tüm noktalara göre iyi ve erdemli kabul edilebilir mi?
Diğer noktalara göre daha güçlü, zengin, itibarlı olanı dese ki “ Ben insanların iyiliğini düşünüyorum, herkes benim izin verdiğim ölçüde ve sınırlarda yaşayacak. Devletlerin sınırlarını ben çizerim, insanların seçeceği meslekleri ben belirlerim, ülkesine alacağı ve diğer ülkelere satacağı ürünler bile benim iznimle olur, tüm noktalar benim belirlediğim gıda, ilaç ve silahları kullanır. Hasta olanların yaşaması ya da bazı toplumların yaşayamaması bana bağlıdır. Çünkü özgürüm ve güçlüyüm”
Sahi nedir bu özgürlük?
“Herhangi bir koşulla sınırlama, zorlama kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu” [1]diyor kaynaklar.
Peki, özgürlük göreceli midir? Güce, paraya, topluma göre değişir mi?
Özgürlük insani sistem ve kurallara boyun eğmek değildir.
Özgürlük yalnızca belli bir grubun, toplumun sistemin değil tüm kâinatın refahını tesis edecek sistemin sahibine boyun eğmektir.
İnanmaktır özgürlük ve inandığın gibi yaşamaktır. Ama derseniz ki “Bu nasıl özgürlük böyle bir sürü görev ve sorumluluk yükleyen özgürlük mü olur?
O zaman şöyle düşünelim, 2 yaşındaki çocuğunuz balkondan sarksa engellemez misiniz onun hayrı için? Ya da sehpanın üzerindeki çaydanlığa dokunmak istese tutmaz mısınız elini? Peki, bu onun özgürlüğünü kısıtlamak mıdır yoksa iyiliğini düşünmek mi?
Ya da deseniz ki çamaşır makinesinde bulaşıkları yıkamak istiyorum. Size karışamaz belki kimse, sizin eşyalarınız siz karar verebilirsiniz ancak tabaklar sağlam kalır mı?
Bu kâinat ve kâinatta yaratılanlar da sahipsiz değildir. Ve her şeyin sahibi olan Rabbimiz tüm yaratılanların faydası için koymuştur tüm kuralları. Çölde de olsak uzayda da, karada da denizde de aç da olsak tok da, tek başına da olsak sürü ile de, geçmişte de gelecekte de olsak oluşturulan muhteşem yapı her şartta herkes için en güzel şekilde dizayn edildi. Ve bu yapı devam etsin diye de Rabbimiz buyurdu ki;
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.[2]
[1] TDK
[2] Ali imran 104