Takatinin sonuna kadar çalışmış olan ilim, bilim, fikir ve siyaset insanı, “hoca” lakabının en çok yakıştığı insan; Necmettin Erbakan’ı hangi kavram üzerinden anlatsam daha yerinde olur diye düşünürken konuşmalarını gözden geçirmeye başladım. Sadece kayda geçmiş videoları üzerinden bile anlatsam kitaplarca konuşmak gerebilirdi.
Yanında olan, birlikte toplantı yapıp ter döken, gözyaşları ile dua dua büyüyen, yol gitmeyen köylere adımlarıyla ulaşan, “Allah’ın rızası” deyip dünyalığı elinin tersiyle iten, rıza yolunu tırnaklarıyla kaza kaza ilerleyenlerin dilinden mi anlatmalıyım diye düşündüm sonra. Ne çok hatıra vardı yazmakla bitmeyecek olan.
“Ben canı ve malıyla cihat eden bir Müslüman olarak anılmak isterim” cümlesini hayatının her anına ilmek ilmek işlemesinden yola çıkarak mücadele azmini mi anlatmalıydım yoksa?
Her adımını durduranlara karşı her zaman ikinci bir adımı olan ve bu adımı atarken ilk adımmış gibi heyecan duyan insandı o. Bu heyecanı hissettirdi ve bizden de heyecan istedi. Heyecan kelimesi ile mi hatırlarda kalmalı yoksa heyecanı harekete geçiren olarak mı zihinlere yerleşmeliydi acaba?
Her girdiği yerde, ele aldığı her konuda yeni, farklı, çığır açan stratejileriyle hareket etmişti kendisi. “Elinden gelmek” deyiminin sınırlarını bizlere tekrar tekrar öğretmesinden yola çıkarak bu deyim üzerinden mi anlatılsa gençlere acaba diye düşündüm.
Yalnızca Türkiye değil, tüm dünyayı kurtarmak derdindeydi hep. Oluşan ya da olabilecek her türlü kaosa karşı birleştirici ve bütünleştirici oldu her zaman. Her adımında görüşü ne olursa olsun dinledi muhataplarını. Konulmuş olan hedeflere ulaşma gayretiyle herkesin ve her kesimin fikrini dahil etti yoluna. Ülkelerin, milletlerin sürekli ayrıştırılmaya çalışıldığı şu zamanda birleştirici gücünü mü anlamalıydık yoksa?
Yoksa bu hareketin önünü kapayanların, engelleyenlerin dilinden mi anlatmalıydım, bu davaya neden engel olduklarını anlattıkları videolar, kitaplar, hareketler üzerinden. Hani hocam diyordu ya “Beni Hans anladı da Hasan anlamadı” diye.Hans’ın dilinden anlatmak daha etkili olurdu belki de.
Ama tüm bu bahsedeceklerim sonuçtu aslında. Biz ortaya çıkanı görüyorduk. Adımını, heyecanını, sözlerini, fillerini ortaya çıkaran şey, bu hareketin temeli İslam’dı. Erbakan hocam, attığı her adımı inandığı din bunu emrettiği için yapıyordu ve bunu bir an bile aklından çıkarmıyordu. İşte bu farkındalık halinin adı da şuurdu. Her konuşmasında kafalarımıza çaktığı “şuur çivisi” idi bu. Neyi neden yaptığımızın bilincinde olma hali yani.
Hepimiz Müslümanlığı parça parça ele alırken, kimisi yalnızca inanmak, kimisi sadece ibadet ya da güzel ahlak olarak görürken, dinin aslında bir sistem olduğunu hatırlatandı Erbakan. Yalnızca kendini kurtararak kurtulduğunu sanmak yoktu dinimizde, hocam bunu “Bazen bize soruyorlar: “Bütün okulları birincilikle bitirmişsiniz. Deha seviyesinde bir beyne sahipsiniz. Bilim dünyasında büyük buluşlara imza atmışsınız. Bir bilim adamı olarak kalıp, ilmî buluşlara imza atsaydınız, insanlığa bu şekilde hizmet etseydiniz daha iyi olmaz mıydı?” Bizim cevabımız şudur: “Bir üniversitede profesör olabilirsiniz. Nobel ödülleri de alabilirsiniz; ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içinde, açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar?” diyerek öğretti bizlere.
“Her yerde, her halde ve her meselede, mutlaka İslâm’a göre, yani İslâmca düşünmek zorundayız.” Diyordu ve her adımını Kur’an’a ve efendimizin hareketlerine göre dizayn ediyordu.
Şimdi bizler hocamızın bizlere miras bıraktığı davayı devralanlar olarak eğer inancımıza sarılır, tarihe yani bizden öncekilerin yaptıkları ya da yapmadıkları şeylere bakarak ders alırsak şuurla hareket etmiş oluruz. Şuurlu Müslüman olduğumuzda da heyecanımız kendiliğinden tazelenecektir zaten. Şuur; çekim kalitemizin yükselmesi demek çünkü. Konumumuzun farkında olmak ve harita bilgisine sahiplik demek. Şuurlu Müslüman olduğumuzda hedefe kilitlenen bir navigasyon cihazı gibi tüm yollarla birlikte hedefe giden diğer yolları da çıkarabilmek demek. İster araba ile, ister yaya, ister uçakla ya da trenle hiç fark etmez. Her hangi bir yol yapım çalışmasında, trafik sıkışıklığında diğer yollara göre rotamızı tazeleyebilmek demek şuurlu olmak.
Ne kadar yanlış yöne de girseniz şuur size yeni bir yol haritası çıkarır.
Çünkü;
İman varsa imkan da vardır, Milli Görüşçü asla vazgeçmez.