Nüfusun büyük bir çoğunluğu apartmanlarda yaşıyor. Buralar ise; her sesi aşağı, yukarı, yan tarafa geçiren, mahremiyetin kalmadığı, çocuklara bolca sus, zıplama, otur söylemlerine maruz bırakan yaşam alanları.
Bir yakınım “Katta oturmak katlanmak gerektirir.” demişti. Kimi zaman sen katlanırsın, kimi zaman o. İlişkiler böyle yürür. Bazen çocuklarımızın hal ve hareketlerini makul seviyede tutabilmek için biz hassasiyet gösterir, etkinlik yaptırır, çocukların enerji seviyelerine göre akşam bile olsa dışarı çıkarırız. Bazense komşumuzdan gelen müzik, tartışma sesleri bazen balkonlardan gelen sigara kokularına katlanırız.
Biz nasıl davranacağımızı örneğimizden öğrendik çünkü. Her halimizi düzenlemek için pusulalar bırakmış bizlere. “Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı bırakacak sandım.”[1]
Mirasçı olmak ne demek? Kişinin bütün yaşamı boyunca kazanmış olduğu mal varlığını bıraktığı kimseler. Peki, komşunun hakkı nasıl oluyor da bu kadar ileri boyuta taşınıyor?
Dinimiz insanların birbirlerine olan hakları konusunda çok hassas bir din ve Rabbimiz çok adaletli.
Evlerimiz bizim en rahat olduğumuz yerler. Rahatlık insana biraz daha serbestlik verir. Dışarda daha dikkat ettiğimiz ses tonumuza, evimizde o kadar dikkat edemeyebiliriz veya dışarda daha sabırlı iken evde birçok harekete daha fazla tepki verebiliriz. Çünkü maskeler çıkar, roller arkada kalır ve yaralar dökülür meydana. İşte bu noktada hem bizden kaynaklanan, hem komşularımızdan kaynaklanan sesler hayatı çekilmez kılabilir.
Eve geldiniz çocukların bağırış sesleri, sabah gözlerinizi açtığınız anda tartışma sesleri, olduk olmadık saatlerde yükselen tadilat sesleri, tam çocuğunuzu uyutuyorken gelen müzik aleti sesleri. Dışarı çıktınız, her fırsatta size gelen eleştiriler, balkonda içilen sigaranın evinize dolması, ay sonunu nasıl getireceğinizi düşünürken ve çocukları yalnızca makarna ile doyururken, apartmandan yükselen envai çeşit yemek kokuları ile evlatlarınızın sızlanmalarının artması… Dışarı konan çöplerin sularının akması, pis kokuların yayılması… Tam çocuk uyutmuşken ya da bilgisayarın başına oturmuşken, günün farklı saatlerinde sürekli kapınızı çalan çocuklar ya da gıybet etmek için yer arayan ve her gün muhakkak size uğrayan bir komşunuz…
İşte tüm bunların düzene girmesini sağlamak adına da kurallar koymuş Rabbimiz ve örnek olmuş Efendimiz.(s.a.s.) Hiçbir kulu diğer kulunun hakkına girmesin diye. Girerse hesaba yazılsın diye.
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun; Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusunu rahatsız etmesin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirlerine ikram etsin.”[2]
Bir adam Resulullah’a (s.a.s.) gelerek: “Ey Allah’ın Resul’ü! Falan kadından namazının, orucunun ve sadakasının çok olduğundan ancak diliyle komşusunu rahatsız ettiğinden söz ediliyor, (ne buyurursunuz?)” dedi. Resulullah (s.a.s.)“O cehennemde olacaktır.” buyurdu. Adam bu kez “Ey Allah’ın Resul’ü! Falan kadından namazının, orucunun ve sadakasının az olduğundan ancak diliyle komşusunu rahatsız etmediğinden söz ediliyor (ne buyurursunuz?)” dedi. Resulullah “O da cennette olacaktır.” buyurdu. [3]
Bizim dinimiz bireysel bir din değil. Toplumun ıslah olması için, toplu olarak Allah’ın ipine sarılmamız emredilmiş. “Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.”[4] Birlikte yaşayıp, birlikte çalışacağımız için düzenin sağlanması, adaletin tesis edilmesi gerekiyor.
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız emredildi bizlere. Önce kendimiz için doğru olmak, sonra bizi fark eden, bizimle yaşayan, bizi örnek alan insanlar için.
Asansöre bindiğimizde selam vermemiz, hal hatır sormamız, yeni gelen bir komşumuz olduğunda tanışıp, yardımcı olmamız, hasta olduğunda ihtiyacını sormamız, cenazesi olduğunda evimizi açmamız, ihtiyaçlarını gidermemiz hem Allah için olduğundan dolayı apartmandaki huzur ve bereketi artıracaktır hem de bu huzur, burada yetişen evlatlar sayesinde diğer apartmanlara, farklı mahallelere yayılacak ve toplum güzelleşecektir.
Bir Müslüman öldüğünde, yakın komşularından üç hane halkı onun iyi bir insan olduğuna şahitlik ederlerse, Yüce Allah da onun için şöyle der: “Şahitlikte bulunan kullarımın bildiklerine göre yaptıkları şahitliğini kabul ettim ve kendi bildiklerimi de bağışladım”[5]
“Komşusu açlıktan kıvranırken, tok yatan kimse iman etmiş olamaz.”[6]
Apartmanımızda, ya da çevre komşularımızda maddi durumu kötü olan kimseler var mı biliyor muyuz?
Hastası olan, farklı sıkıntıları olan kimseler var mı? Belki bir kişinin sıkıntısının çaresi biziz. Belki tamamen çözebilir, aracı olabilir ya da yanında olarak destek olabiliriz. Hiç tanıştık mı komşularımızla? Çaba sarf ettik mi iletişim kurabilmek için?
Hazırladığımız yemeklerden paylaşabiliyor muyuz? Diğer kişilerin canlarının çekmiş olabileceğini düşünerek attığımız bu güzel adımda paylaşmanın bereketini yaşatabiliyor muyuz hayatlarımızda?
Çocuklarımızı bayramlarda şeker toplamaya gönderemiyor ve güvenmiyoruz topluma. Dışarı çıktıklarında oynamak için, kalbimiz sürekli endişe içinde. Parkta yanına yaklaşan her kişide kaygılanıyoruz. “Bu topluma güvenilmez!” söylemleri her muhabbetimizde var. Peki, bu toplumun içinde yaşayan kişiler olarak bunu düzeltmek için elimizden geleni yaptık mı?
En basitinden apartmamızda bunu inşa edebildik mi?
Her güzellik, emek ve fedakârlık gerektirir.
Kaç kez denedik?
Bu hayatta çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel şey iyi, doğru, güzel, faydalı, adil olanı bilmeleri, yalnızca Allah rızası için bunları yeryüzüne hakim kılmak için uğraşmalarıdır.
Bu gayreti ilmek ilmek işlemeliyiz ki yaşamlarına, ortaya çıkan hayatlar ileride sanat eseri olsunlar.
[1]Müslüm, Birr ve Sıla,42
[2]Buhari, Rikâk, 23
[3]Ahmed b. Hanbel, II. 440
[4]Saf 4
[5]Ahmed b Hanbel, II. 409
[6]İbnEbîŞeybe, Musannef, İman ve Ru’ya, 6