Büyüklerimiz ne derlerdi, hatırlayın. “Biz annemizin kaşından bilirdik demek istediğini. Ses tonundan anlardık kızıp kızmadığını.”
Ve bizlerden de istenirdi bu hal. Susmamız gereken yeri, durmamız ya da kalkmamız gereken durumları ve hatta sofrada eksik olan malzemeleri bakışlardan, duruşlardan anlamamız beklenirdi. Ortamda bulunmamamız gerekiyorsa anlayıp büyükleri yalnız bırakmak, haddi aştığımızı ses tonundan anlayıp susmak, birinin yardıma ihtiyacı olduğunu fark edip gerekeni yapmak… Buna ise halden anlamak denirdi.
“Halden anlamak” kavramı ile bizlerden istenen şey aslında karşı taraftaki insanın söylemek ya da aktarmak istediğini, yaşadığı hali anlayarak ona göre gerekeni yapmak demektir. Empatiden biraz daha farklı o sebeple. Burada anlamak ve gerekeni yapmak için harekete geçirici bir güç var.
Duyarlı olmak, anın ve çevrenin farkına varmak gerekiyor.
“ İslami emirlere de bakıldığında çoğunun kökeninde insanları halden anlamaya yönlendirme bulunmaktadır. Orucu ele alırsak açlık duygusunu bizzat yaşayarak idrak etmek ve onların sıkıntılarına daha yakından eğilmek adına ibadet yolu ile bir empati eğitimi olduğuna şahit olmaktayız.”[1]
En güzel ahlakın sahibi Peygamber efendimiz de bizlere birçok hadisi şerifinde bu halin öneminden bahsetmektedir. “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mümin kardeşi için de sevmedikçe gerçek mümin olamaz” [2]
Hal dili sözlerin ötesinde, kalpten yürüyen ince ve anlayışlı bir dildir. Sessizlikle halloluverirher şey. Etkili ve sonuç odaklıdır.
Şimdilerde ise ağzı olan herkesin konuştuğu, yapılanların yüksek sesle paylaşıldığı, kalplerin devreden çıkıp her şeyin dilde olduğu ve mutsuzluğun zirve yaptığı bir zamana geldik.
Halden anlayanların laftan anlamayan nesli oluverdik birden bire.
Peki, hal dilinin anlaşılmıyor oluşu nedendir hiç düşündünüz mü?
“Hâl dilinin etkili olabilmesi ve istenen mesajı verebilmesi için bu dili kullananın aşkı, derdi, çilesi,bilgisi ve ameli yerinde olmalıdır.”[3]Diyor Mevlana hazretleri.
O halde başımızı ellerimizin arasına koyalım ve düşünelim. Bizim derdimiz, davamız nedir? Bu dert için koşturuyor muyuz? Gözyaşı döküyor muyuz? Ellerimizi açıp Rabbimizden istiyor muyuz çocuklar gibi ısrarla ve bu ısrarımıza şahitlik edenler var mı? Yoksa kendi evimizdekiler bile bilmiyor mu derdimizi, çabamızı? Dua istiyor muyuz tanıdığımız herkesten? Davamız için koşturacak vakit bulamazken sosyal medyada saatler mi geçiriyoruz?
Nesli suçlamak kolay peki biz bu nesli etkileyecek hal üzere miyiz?
[1] Kemal Sayar
[2]Tirmizi
[3] Mevlana