(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! .”[1]

Bu ayeti kerime karşıma çıkınca insanların dua ile ilgili farkındalığını artırmak için “Dilek ve dua kelimeleri arasındaki farkı hiç düşündünüz mü?“ diye sordum çevreme;

Dua: Allah’ın kudretini bilip yönelmek,Yakarış,Tarlayı ekip ürün istemek,

Dilek; Arzu etmek, istemek, Hiçbir çaba sarf etmeden kendi kendine bir şeyleri istemekgibi yanıtlar aldım.

Dilek kelimesinin ne anlama geldiğini sözlüklerde aradığımızda; Bir kimsenin dilediği şey, istek, talep, temenni, rica, murat olarak geçiyor. Aslında birçok yerde istek olarak geçse de istekten niyetle ayrıldığını görüyoruz.İstek ise; Bir şeye duyulan eğilim, arzu, şevk.

Araştırmalara göre Dilekte iyi hissedilen zamanda, iyiyi istemek, O an içinden geçirmek ve isteğinde ısrarcı olmamak söz konusu iken İstek kelimesinde bizim olması için ısrarcı olduğumuz ve daha çok o olduğunda mutlu olacağımızı düşündüğümüz şeyler olarak özetleyebiliriz.

Aslında ikisinin de aslı istemekken duayı bunlardan ayıran ve önemli kılan ne? Rabbim bizden neden dua istiyor?

“Dua kelime olarak, çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek manalarına gelir. Dinimizde ise dua, Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.

Dua, sınırlı ve aciz olan insanoğlunun; sınırsız ve sonsuz kudret sahibi allah ile kurduğu diyalog ve köprüdür. Bu sebeple insan tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır. Dua aynı zamanda zikirdir, ibadettir. peygamber Efendimiz (s.a.v): “Dua ibadetin özüdür” buyurmuştur.”[2]

 

İletişimde olma hali, aczini bilme, halini kabul etme ve arz etme.

İmtihan dünyasındaki müfredatımızın başına dua ile başlıyor Yaratıcımız. Dinimize direk olarak sunduğu ibadetin en başına da duayı koyuyor. Nazarda, sıkıntılı hallerimizde de efendimizin bu duayı okuyarak şifa bulmamızı istediğini görüyoruz.  Fatiha ile bizlere nasıl duracağımızı,hayatımızı nasıl şekillendireceğimizi gösterirken bunu da dua ile yapıyor ve duanın da nasıl olması gerektiğini gösteriyor.

“Yaratıcını bil,tanı, kime kulluk ediyorsun hisset. Sonrasında da yapmış olduğun kulluğun tevhit üzere olup olmadığını fark et” diyor. Bunu her gün 40 kez bize gösteriyor. Nasıl duracağımızı, nasıl isteyeceğimizi de talim ettiriyor aslında. Ve en önemlisi  “Elinden geleni yap ve sonrasını Rabbine teslim et” mesajını veriyor.

Biz bunu Bedir savaşında Peygamber Efendimizde görüyoruz. Ordusunu hazırladıktan, taktiklerini söyledikten sonra ellerini açıyor ve yalvarıyor Rabbine. “Ben elimden geleni yaptım. Yardımına muhtacım.”

Biz duanın önce hal sonra kal üzere olmasını Fatih Sultan Mehmet Han’dan görüyoruz. İşi ehline verdikten, karadan gemileri yürüttüktenyani kul olarak elinden geleni yaptıktan sonra Rabbinden isteme hali.

Şimdilerde çaba sarf etmeden tüm yolları denemeden, elinden geleni yapmadan ve hatta ellerimizi açmadan “şu biolsunlarla” geçiştirilen bir hayat yaşıyoruz.

Sonra çıkmazlar, depresyonlar ve yoldan sapmalar yaşıyoruz. Halbuki yapılması gereken şey belli; Dua et, rahat et!

 

[1] Furkan 77

[2] TDV

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir