İçinde bulunduğumuz şu zaman diliminde en çok bahsi geçen, konunun gerekliliği üzerine eğitimler verilen ama aynı zamanda yapılmayan, alınmayan, verilmeyen ve bunlar olmadığında buna bağlı olarak liyakat, emanet, güvenilirlik, sabır ve bunun gibi birçok kavramın zarar gördüğü bir konu: SORUMLULUK

TDK’ya göre sorumluluk; kişinin kendi davranışlarını veya yetki alanına giren herhangi bir durumun sonuçlarını üstlenmesi anlamına gelmektedir.

Bu konuyu Doğan Cüceloğlu şu şekilde tabir eder. “Bireyin iki tane görünmez çemberi vardır. Merkezinde birey olmak üzere, birisi bireyin etki alanının sınırlarını, diğeri de bireyin ilgi alanının sınırlarını gösterir.”

Sorumluluklarımız, sınırlarımız, başka kimsenin değil bizim yapabileceğimiz şeyler etki alanımızı oluşturur. Bu alanda bize yardımcı olacaklar olsa da genel olarak hesabını bizim vereceğimiz şeylerdir aslında bu alan. Kimse bizim yerimize anne olamaz, bizim yerimize öğrenci olamaz, ibadet edemez, görevlerimizi yapamaz. Yardım aldığımız zamanlar ve kişiler olsa da o işin, görevin, sorumluluğun hesabını bizim verecek olduğumuz yani farkında olarak ya da olmayarak varlığımızın olayların akışına etki ettiği veya edebileceği alanlar etki alanımızda yer alır.

İlgi alanımız ise etki alanımızın dışında kalan konulardır. Futbol, ekonomi, sinema, el sanatları gibi

Cüceloğlu’na göre ilgi alanı ile etki alanı çemberleri arasındaki fark sağlıklı bireylerde çok azdır.İlgi alanı, etki alanından her zaman büyük olacaktır ancak fark büyük değildir. Ancak sağlıksız bireylerde etki alanı çok küçükken ilgi alanı çok büyüktür. Arada korkunç bir fark vardır. İşte bu farkı sorumluluk oluşturur. Ve bu fark arttıkça mutsuzluk veşikayetler artar.

Hangi yaş grubu olursa olsun herkesin elinde telefon ve internet var artık. İşimiz olsun, olmasın her gün sosyal medyaya bir göz atıyoruz. Kimimiz saatlerce burada takılıyor. Burada gördüğümüz, yada görenler tarafından maruz bırakıldığımız bir takım söylemler var. “Hayallerini yaşamak herkesin hakkı. Özgür olmak herkesin hakkı. Yıllarca çalışmadan da kazanabilirsin. Yıllarca emek vermeye gerek yok. Özgür ol. Kendin ol. İstediğin gibi yaşa. Bu hayat senin.”

Çevremize baktığımızda mutsuz insanların ve antidepresan kullanım oranlarının her geçen gün artmakta olduğunu görürüz. Üniversiteye hazırlanan sistemden şikâyetçi, üniversitede okuyan, mezun olan, iş bulamamaktan, harçlardan, ekonomiden, ev hanımları çocuklardan, sosyal medyadan, yaşlılar yeni nesilden, saygısızlıktan. Herkes şikâyetçi ve herkes mutsuz.

Bu kişilerle konuştuğumuzda birçoğu yetişememekten şikâyet ediyor. Ama bu kişiler sosyal medyada vakit geçirdiği için yahut“bu hayat senin, bir kere yaşayacaksın” söylemlerinden etkilenip yeni bir iş, çevre olsun diye başladığı bir etkinlikten dolayı ya da herkesin takip ettiği bir işi diğerlerinin yanında eksik hissetmemek için başladığından dolayıyetişemediğini görmüyor.

“Başaramıyorum, yetemiyorum” diyerek yetersiz ve başarısız hissedenler aslında burada geçirilen vakit, maruz kaldıkları yaşam tarzları ile hem sorumlu oldukları şeyleri ihmal hem de şartlarına uymayan ilgi alanlarına dair bir şey yapamadıklarından dolayı hissediyorlar bu durumu.

Hayatı dolu dolu yaşamak tabiri aslında etki alanını doldurmakla ilintili. Etkileyeceğimiz şeyleri düşünmek, konuşmak, bu alanı geliştirmektir bizi mutlu edecek olan. Yani sorumluluklarımızla ilgilenerek mutlu olacağız.

Aksi halde değiştiremeyeceğimiz şeylerle ilgili harcarız tüm vaktimizi.Hâlbuki Rabbimiz kurtuluşa eren müminleri tanımlarken “Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Boş yere söylenilen sözden ve işlerden sakınırlar.”   Diyerek aslında bizi yaşadığımız sıkıntılardan kurtarmaya çalışıyor.

“Koskoca mutsuzluğu getirip sorumluluğa nasıl bağladın? Bir çemberle mi çözülecek onca sorun?”

Aslında çemberin merkezine İslam’ı koymakla düzelecek her şey. Çünkü bireyin ilk sorumluluğudur “kulluk”. Çemberlerin merkezinde de “ben” var ve bu “ben” ancak kulluk sorumluluğu yerine getirirse huzurlu olur. Ve huzura eren “ben” Hedefine Allah rızasını koyar mesul olduğu şeyleri ihmal etmez. Etki alanındaki kişi, görev ve sorumluluklarını ihlasla yerine getirir ki bu alanı ne kadar genişletirse o kadar huzuru artar. Aynı zamanda kulluk sorumluluğu ile donanmış “ben” ilgi alanını da doğru seçer. Kendini etki alanından uzaklaştıracak, “ben”e fayda vermeyecek, “ben”i kötü etkileyecek şeyleri ilgi alanına almaz. Böylece mutsuz da olmaz.

O zaman çemberlerimize bakma ve bu çemberleri kurtuluşa erenlerden olabilecek şekilde düzenleme vakti gelmiştir.

Çemberinizin merkezi her daim İslam olsun.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir