Şükür duvarı olsun bu kez köşemiz.
Şikâyetten bıkmadık mı hepimiz?
Şükrettiğiniz kadar artar diyor Rabbimiz,
Haydi o halde şükredelim ki artsın nimetlerimiz.
Bir bakalım neler söylüyor dilimiz?
Şükür mü yoksa şikâyet mi dolu halimiz?
Var olanları görüp ikrar edelim,
Olmayanlar için yardım dileyelim.
Nerden başlasak bilemedim,
Bedenimizde bile var olanları saymaya güç yetiremedim,
O halde can olmayı sağlayan nefesle başlayalım,
Şükür için ilk adımı atalım.
Aldığımız nefese ve o nefesi geri verebildiğimize şükrü unutmayalım.
Türlü nimetlerin tadını alabildiğimize şükrederken bu nimetleri sindirip boşaltabilmenin verdiği afiyete değinmeden geçmeyelim.
Hareketlerimizi yapabilecek, iskelet, kas ve sinir sistemiz olduğu gibi bir dokunuştaki manayı anlamayı sağlayacak sistemi de düşünelim.
Bebeğimizin gülüşünü, bir çiçeğin açışını, ağaçların tomurcuğunu, kuşların uçuşunu, renklerin varlığını görebilmenin huzurunu yaşayalım.
Sevdiklerimizin sesini, bir müzik namesini, ezanı Muhammedinin sesini duyabilmekteki anlamı hissedelim.
Derdimizi anlatabildiğimiz, isteklerimizi ifade edebildiğimiz dilimiz,
Düşünebildiğimiz, düşündüğümüzü eyleme geçirebildiğimiz,
Doğru ve yanlışı ayırt edebilecek, doğruyu seçebilecek irade gücümüz olduğu için teşekkür edelim.
Tek bir candan başka bir kimsemiz, paramız, mülkümüz olmasa bile o canın en büyük güç, fabrika, sermaye ve emanet olduğunu unutmayalım.
“Hiç bir şeyim yok” derken küçücük bir hücremizin içindeki sistemi taşıdığımızı,
Kılımızı kıpırdatacak halimiz yok diye çökmüşken içimizde gece gündüz çalışan fabrikayı unutmayalım.
Bizim unuttuğumuz anmayı ve anlamayı vücudumuzun her saniye zaten yapıyor olduğunu,
Ve tüm bu sistemin bize ve yaşantımıza şahitlik edeceğini unutmayalım.
Hatırlarsak haddimizi biliriz.
Hatırlarsak umutsuzluğa kapılmayız.
Hatırlarsak gereğini yaparız.
Hatırlarsak fabrika ayarımızda hareket ederiz.
Ve fabrika ayarlarına dönersek o zaman sıkıntı yaşamayız.
Rabbim seni anmayı, anlamayı ve istediğin gibi yaşamayı nasip et!