Giyeceğiniz ayakkabıya, örteceğiniz başörtüsüne, takacağınız takıya, kullanacağınız aksesuara kendiniz mi karar veriyorsunuz?
Evet, mi? Bir daha düşünün. Başta hiç beğenmediğiniz tarz şalları birkaç kişide gördükten sonra hoşunuza gidiyor ve bir bakıyorsunuz başınızda. O etekle bu gömlek, ya da bu çantayla o ayakkabı nasıl kombinlendi.
Bu arada bakın yeni bir kelime. Kombinlemek? Peki ya bu kelime ne zamandan beri ve nerde kullanılıyor? İngilizce anlamı kullanırken, Fransızca telaffuz edilen Türk Dil Kurumunda karşılığı olmayan, birbiriyle uyumlu ya da uygun gereçlerin bir araya getirilmesini anlatmak için kullanılan özenti kelime. Moda programlarıyla ünlenip, bir anda herkesin diline pelesenk oldu.
“Bu rengi yahut tarzı önceden hiç sevmezdim ama şimdi çok hoşuma gidiyor” Bu söz size tanıdık geliyor mu? Mağazaya girdiğinizde satıcı size ne söylüyor? “Abla bu renkler çok moda! Artık herkes bu rengi giyiyor. Bakın bu renkle kombinlenince de süper oluyor.” Sonra kafanızı çıkarıp bir bakıyorsunuz filmlerde robotlaşmış insanlar vardır hani, işte o şekilde herkeste aynı renk, aynı tarz kıyafetler, aynı hareketlerle birleşmiş, insanı korkutuyor.
Sadece giyimle sınırlı kalmıyor. Ev dekorasyonundan, televizyona, şarkılardan mücevherlere, parfümlerden, otomobile, romanlara kadar her şeyin ayrı modası var.İnsanoğlunun aynı şeyleri giyerek farklılaşması olarak tanımlanan moda kimi zaman bir kişinin anı kurtarmak adına yaptığı bir hareket olabiliyor.Ve insanlar hiç düşünmeden bu akımı takip ediyor.
Fransa’da 13. Louis döneminde, bir av partisinde attan düşen matmazel Fontage’nin dağılan saçlarını bir çorap lastiği ile toplaması o yıl kadınlar arasına Fontage stili saç modasının doğmasına sebep olur…
Erkek ceketlerinin sol yakasındaki iliğinde ilginç bir öyküsü vardır. İngiltere Prensine Galle de bir kadın çiçek armağan eder. Prens çakısıyla ceketinin sol yakasına bir delik açar ve çiçeği oraya takar. Bu çıkan moda, günümüze dek ulaşmıştır.
Chanel’in gaz ocağı patlaması sonucu uzun saçlarının yanması ile, saçlarını erkek stilinde keserek gece operaya gider ve ertesi gün Parisli kadınlar berberlerinden Chanel stili saç kesimi isterler…
Bu kadar modadan bahsedip tesettür modasından bahsetmemek olmaz. Üniversitelerde başörtüsünün yasaklandığı 80 yıllarına dönelim. Haberlerden ve o dönemki fotoğraflardan hepimiz bu yasağa karşı direnen ablalarımızın giyimlerini biliriz. Bol ve dikkat çekmeyen renklerde pardösüler üzerine, aşağılara kadar uzanan büyük başörtüler… O zamanlar tesettür modası yoktu. Yalnızca tesettür vardı. Ancak savunan insanın savunduğu şeyi elinden alırsanız ortada savunulacak bir şey kalmaz. O sebeple moda tesettürle uğraşmaya başlayınca tesettür gitti moda kaldı. Çünkü moda örtünmek değil güzel ve çekici görünmek için giyinmekti. Tesettür daha fazla bu saçmalığa dayanamadı ve gitti.
Peki, moda bununla yetiniyor mu?
Kullandığımız kelime ya dacümleler, verdiğimiz tepkiler, çantamızı tutuş şeklimiz, hatta çocuğumuza verdiğimiz eğitim, okuduğumuz kitaplar, çekindiğimiz resimler, gittiğimiz tatil yerleri, uğradığımız mekânlar, hatta daha da ileri gidiyorum insanlar arası ilişkiler, hayaller… Herkeste aynı. Birileri yazmış elimize vermiş bizde oynuyoruz.
Peki, bu sistem yalnızca para kazanmak için mi yürütülüyor? Bir modayı oluşturanlar, birde yok edilmesi gereken değerleri hedef alarak modanın şekillenmesini de sağlayan ve bunun için kaynak sağlayanlar. İşte tankla tüfekle uğraşmadan bir toplumu istediği kıvama getiren insanlar yalnızca kıyafetlerimizi, evlerimizi değil kişiliğimizi ve kimliğimizi değiştiriyor. Toplumumuzun kimyasıyla oynanıyor yavaş yavaş. İslami önceliklerimiz önce madden sonra manen törpüleniyor.
Hâlbuki“Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. “ dememiş miydi Allah’ın resulü.O halde biz nasıl “diğerleriyle” aynı olabiliriz.
Dikkat çekmek ve fark edilir olmak için giyilen kıyafetler, yapılan davranışlarda aklımıza efendimizin “Kim (dünyada, dikkatleri üzerine çeken) şöhret elbisesi giyerse, Allah, alçaltacağı gün alçaltıncaya kadar, o kimseden yüz çevirir (rahmet nazarıyla bakmaz).”Sözü gelmez mi?
Her değişen tarza göre kıyafet alırken ve kendimize değişik bahaneler bulurken “Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının! (Buhari) uyarısını bize hatırlatan çıkmaz mı?
Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!(İbn-i Mâce, Et‘ime, 51) denmişken moda mekânlara gidip tavsiye edilen (!) yemekleri yerken fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmak da ne oluyor?
Hayatınızda küçük bir değişiklik yapın rahatladığınızı göreceksiniz denerek yaptırılan küçük şeylerin aslında hiç küçük şeyler olmadığını, küçük küçük verilen tavizlerin inancımızı ne kadar törpülediğini görüyoruz.
Küçük şeyler büyük felaketler getirebilir. O sebeple hemen şimdi inancımıza sarılalım, değerlerimize sarılalım. Hayatımıza hâkim olması gereken tarzı, Kuranı hâkim kılalım!
Bu tarz Kuran’ın tarzı olsun.