Anladım!

Bu ayın konusunu öğrendiğim günden beri düşünüyor ve araştırıyorum. Çünkü hassas bir konu. Bu konuda yazılmış dergi ve makalelere, araştırma yazılarına baktım. Her bir çalışma, yazan kişinin bulunduğu yerden ve içinde bulunduğu durumun bakış açısına göre yazılmıştı. Kimi sürdürülebilir bakım ve yardım üzerinden ele almışken kimisi bu konunun psikolojik boyutu,kimi yalnızca din eksenli ele alırken, bazıları eğitim odaklı anlatmıştı.İktidardara yakın ve bu alanla ilgili çalışan bakanlık çalışanları her aşamasının düşünüldüğü hizmetler olarak aktarmış, muhalefete yakın olanlar ise hizmetlerin tanımlandığı ama hizmeti elde etme ile ilgili karmaşıklığı.Engelli yakını ya da engelli olanlar ise “anlaşılmamakla” “yorulmuş”olmakla madden ve manen “yetememek” ile ilgili yazmışlar. Biz öncelikle tanımlayarak başlayalım yine. Ama bu kez tanımı dönüp tekrar tekrar okuduğumda aslında bu tanımın da tanımlanan durumun da değişebilir olduğunu gördüm.

Bir işin gerçekleşmesini önleyen neden, bir işi yapılamaz duruma sokan şeye “engel” deniyor. Bu engele sahip olan kişiye ise “engelli”.Ve Türkiye’de 2 milyon 511 bin 950 engelli insan var. Bu kavrama farklı şekilde baktığımda ise kişiyi standartların dışına çıkaran bir durum olarak görüyorum. Şu sebepten işitme engelli. Bundan dolayı yürüme engelli. Yani bazı konulara ulaşma, yaşama, anlama, halledebilmede engeli diye düşünebiliriz. Yani engelli aslında “normal” kabul edilen sınırların dışında kalanlar olarak ifade edilebilir. Peki o zaman şöyle sorayım; gözlüklü birini engelli kabul ediyor muyuz biz? Hayır. Halbuki görme bozukluğumuz var ve normal yolla göremiyoruz ama gözlük takarak görememe sorununu halledebiliyoruz. Bu tanıma böyle baktığımda çok daha çözümlenebilir görünüyor konu. Çünkü eğer bu engele göre dizayn edilmiş bir yaşam alanı olursa  engel ortadan kalkmış olacağı için aslında “normal” standartlara sahip olabilir ve hayatını normal şekilde devam ettirebilir. Zaten engelleri aşmaları ve hayata karışmasından ziyade (engel durumu göz önüne alınarak) yardımsız da yaşayabilmesi için yapılıyor çalışmalar fakat… Hayatımın her devresinde muhakkak bir engele sahip insan oldu yakınlarımda. Yakınımda olunca zaten okumak ve araştırmaktan öte ANLADIM. Bu dünyada tek başına yaşamadığımızı ama aynı imkanlara sahip olamadığımızı da o zaman ÖĞRENDİM.

Evlerimizin çoğunun hem bahçe hem apartman merdivenlerinin tekerlekli sandalye için uygun olmadığını, asansörlü olanların bile kat seçeneklerine ulaşmanın zor olduğunu, uzun yıllar sonra yollara ve kaldırımlara görme engelliler için monte edilen yönlendirme sistemlerine uymanın işini düzgün yapmayanlarca nasıl imkansız hale getirildiğini, ya da engelliler için ayrılmış olan tüm imkanların(park yeri, kaldırım iniş rampası vs) eğitimsiz kişilerce ihlal edilebildiğini, eğitim sisteminde kişinin yaşayacağı sıkıntıdan önce bu sisteme giriş yapmanın çok zor olduğunu, ilaçlar, hastane, sosyal haklara erişimin bile ne kadar yıldırıcı aşamalardan geçirdiğini, okul çağına gelen ve yürüme engeli olan bir çocuk her gün “okula gitmek istiyorum” diye ağlarken okulun belli sebepler öne sürerek almadığını ama üst makamların “hayır almak zorundalar” sözlerini ama sonuç olarak annelerin kurumlar arasında geçen günlerini ve sonuç olarak okula gidemeyenleri hep yakınımda bu insanlar olunca gördüm. Sonra düşündüm, zaten engeli var ben bir komşu olarak, okul müdürü olarak, sağlık, eğitim sisteminde bir çalışan olarak ya da sosyal bir devlet olarak bu engelle ilgili zorluğunu neden artırıyorum? Beni iki ayağımın üzerinde yürüyebilir şekilde olduğum için yürüyemeyen bir insandan daha fazla ne kadar değerli olabilirim? Ya da ben istediğimi görüyor, duyuyor, konuşabiliyorsam bunu kendim çalışarak mı elde ettim? Bunun için ben fazla bir ücret ödedim de bu engele sahip insanlar ödemediklerinden dolayı mı böyle yaşıyorlar? Ya da bir saat sonra bu uzuvlarımıza bir sıkıntı gelip kaybetmeyeceğimizden emin miyiz?

Biz aynı dünyayı paylaşanlar olarakAllah’u Talanın koyduğu sistemdeki adalet çizgisinin neresinde yer alıyoruz? Birey ve toplum bazında bakarak çözüm aramak lazım. Toplumsal olarak bir düzenleme olduğunda daha hızlı düzelir her şey. Ancak devletin koymuş olduğu kurallar, yapmış olduğu düzenlemeler insanlar tarafından sürdürülür. İşte bu noktada farkındalığı yüksek işini hassasiyetle yapan insanlar yetiştirmek gerekir. Çünkü engelliler ve yakınları en çok bu süreçte yoruluyor. Eğitim hakları var ama okullar kabul etmiyor. Okul bu şartları karşılayamaz, personel sıkıntısı var vs diyerek. İlaç hakları var ancak bu ilaç için şu reçete olması lazım, bu reçete için şu rapor, bu rapor için şu kişinin onayı ya da bu ilaç ücretsiz ama şu değil gibi. Bunun gibi o kadar çok problem var ki. Düşünüp anlaşılması gereken şey ise bunun ömür boyu sürecek olması ve bu noktada hem engellileri hem yakınlarının çok yoruldukları. Çoğunun özellikle maddi sebeplerden ötürü eğitimden, hayata karışmaktan ve yaşamaktan vazgeçtiği. Peki ne yapılmalı? Verilen hakların uygulanabilirliği denetlenmeli, bu haklar toplum standartlarına uygun hale getirilmeli. Birden çok kurum takibinin olduğu durumlarda aileler kurumlar arası koşturmamalı, bilgilendirme ve süreç devlet tarafından yürütülmeli. Hem engelli hem engelli ailelerinin maddi ve manevi anlamda çok yıpranmış oldukları unutulmamalı ve bakım için gerekli ekonomik ve psikolojik destek ülke şartları ile doğru orantılı olmalı.

Hem okullarda hem ailede bu konu hakkında farkındalık eğitimleri verilmeli. Unutmayalım ki her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Varlığı olan her bir uzvun, halin, makamın şükrü, olmayanlara ve ulaşamayanlara yönelik yapılacak her bir adımla olur. Engellinin engelini kaldıracak olan sensin, benim, devletim. Adalet ancak böyle sağlanır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir