Bir kelime ve o kelimenin düşündürdükleri üzerine bir oyun oynayalım mı sizlerle? Gözlerimizi kapatalım ve düşünelim. “Ağaç” kelimesi ne canlandırdı zihninizde? Kimimiz bol yeşil yapraklı bir çınar ağacını, kimimiz belki bir selviyi düşündük. Kimimiz yaz aylarında esen rüzgârla salınan söğüdü hayal ederken, kimimiz belki üzeri karla kaplı bir çam ağacını geçirdik aklımızdan.
Duyularımızla algılayabildiğimiz bir varlık olmasına rağmen hemen hepimizin zihninde farklı resimlendi ağaç.Hayal edilen mana itibariyle aynı varlık olsa da hayatımızın ilk evrelerinde bizde iz yapan örnekliği ile canlandı iç dünyamızda.
Şimdi oyunu biraz daha zorlaştırıp soyut kelimelere geçelim ve “Merhamet” kelimesi üzerine düşünelim. Yavrusunun tüylerini yalayan bir hayvan, çocuğunu sırtında taşıyan bir anne, kötülere karşı ailesini korumaya çalışan bir baba… Acıma, koruma, şefkat gösterme, lütuf, iyilik eksenli eylemleriyle… Bütün bunları sağlayan şey ne peki?
Günümüzde bir bilgisayar aldığımızda çoğunlukla iç ve dış donanımları hazır olarak elimize geliyor. Ancak aldığımız bu bilgisayarla yazı yazmak, tasarım yapmak istediğimizde onun içerisine belli başlı programları yüklememiz gerekiyor. Aksi halde işimize yaramıyor.
İşte merhamet, adalet, sevgi, barış dediğimizde zihnimizde ilk olarak ailemizde gördüğümüz, hissettiğimiz ve öğrendiğimiz kavramsal kalıplar canlanıyor. Sonra çevremiz genişledikçe, okuldan, arkadaşlarımızdan ya da sosyal medyadan gördüklerimize göre bu kavramların bizde oluşturduğu anlam ve görünüşler gelişiyor veya değişebiliyor.
Dünya üzerinde binlerce iletişim dili kullanılıyor olmasına rağmen kelimelerin anlamlarının aynı şeyi anlatıyor olmasıyla karşı tarafla rahatlıkla anlaşabiliyoruz. Bu kelimelerle düşünüyor, iletişim kuruyor, bu kelimelerle hayal ediyor ve harekete geçiyoruz. “Kelimeler insanları sokaklara dökebilmekte veya sokağa dökülen insanları diğerlerini taşlamaya tahrik edebilmektedir. Eğer dilin nasıl bir etkiye sahip olduğunu, yanlış kullanımı durumunda hangi tehlikeleri barındırdığını, hangi imkânları taşıdığını anlarsak, karışık bir iş olan insan yaşamını sürdürmede asıl meselenin ne olduğunu kavrarız.“(1)
Yaratan yarattıklarını, yarattığı şekilde kullanmamız için önce isimleri öğretti ilk öğretmene. Halife olarak yaratılan insanın diğer birçok varlıktan daha üstün ve değerli sayılmasının (2) temelinde Allah’ın onlara verdiği öğrenme ve bilgi gücü olduğu ve genellikle, bu ayetlerdeki “isimler” in kavram bilgisi olduğu söylenmiştir.(3)
Biz bu kelimeler ile bu kelimelerin anlamını yani kavramları her şeyin sahibi olan Yüce Rabbimizden öğreniyoruz. Ve öğrendiklerimizle düşünüyor, düşündüklerimizi de hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Geçelim bir başka soruya…Kelimelerimiz aynı fakat ona verdiğimiz anlam farklı ise sonuç ne olur? Cevap basit. Görünürde aynı dili konuşuyor olsak da aslında farklı şeylerden bahsetmiş oluruz. Bu durumda istenen şey uygulanıyor gibi gözükse de ortaya çıkan sonuç farklı olmakta, çatışmalar yaşanmaktadır. Birlikte hareket yerine birbiriyle didişenlerden oluşan ve herkesin “ben” deme kavgası içinde olduğu bir yapısallık oluşmaktadır. Bu ise en çok İblis’in hoşuna gidecektir.
O ki, yaratılmış varlıkların kelime bilgi hazinesi itibarıyla en zenginidir. Buna rağmen kibri nedeniyle bu bilgileri kendisine bahşedene saygıyı göstermeyenlerin de önde gidenidir.
İşte bu sebeple hak batıl mücadelesini kazanabilmek Rabbimiz tarafından bizlerin kullanımına sunulmuş kelime ve kavramları doğru bilip doğru uygulama ile olacaktır. Yani “Hakkı hak bilip, Hakkın tarafında olmak,batılı batıl bilip ondan sakınmak ve onunla mücadele etmek”…Ve bu kavramların ilk öğrenildiği ve geleceğe aktarıldığı yerin aile olması gerekir. Böyle olduğu içindir ki günümüzde “aile” kavramı tehdit altındadır.
İletişimsizlikten kaynaklanan ve uzayıp giden tartışmalar, birbirinden kopuk insanlar, ailesi ile ilgilenmeyip, sosyal medyada takip ettiği kişilerle ilgilenen, tüm beğeni, yorum ve ilgilerini dijitale hapsedenler… Tüm bunların sonunda ekranda paylaştığı ama aslında yaşayamadığı huzura hasret kalanlar… Bu böyle uzayıp gider.Tüm bu olumsuzluklar ve imtihanlar içinde, isimleri ilk öğrenen, ilk peygamber, toplumun temeli olan aileyi ilk oluşturan, insanların ilki Hz. Âdem’i (A.S.) hatırlamakta fayda vardır.
İnsan olarak imtihandan ilk geçenimiz o… O’nun soyundan gelenler olarak bizim de imtihan olduğumuzu, hatalı davranışlarımız olabileceğini, buna rağmen ümitsizliğe kapılmadan, nasıl başlanması ve nasıl devam edilmesi gerektiğini öğrenmemiz ve bunların üzerinde çokça düşünmemiz gerekir. Yanılan, hata yapan, unutan ama aynı zamanda bunları kabul edip sorumluluk alan, düzelten, çözen, inşa ve ihya edendir insan. Bizden istenen de bu değil midir zaten?
Ailelerimizdeki geçimsizliklere, sosyal hayattaki anlaşmazlıklarımıza, tartışmalarımıza, son dönemde televizyon ekranlarından verilen mesajlara baktığımızda hep hatanın başkasında olduğunu düşünmekten kaynaklı sorunları yaşadığımızı görüyoruz.
“Çocuğuma şiddet uyguluyorum çünkü eşim benimle ilgilenmedi.İnsanların eşyalarını izinsiz (ç)alıyorum, çünkü annemle güvenli bağlantı kuramamıştım.Komşu çocuğunu istismar ettim ama ben de çocukken tacize uğramıştım.Kayınvalidemi evime almıyorum çünkü düğünde bana altınlarımı vermedi.”Hâlbuki Hz. Âdem bize nasıl başlayacağımızı göstermişti.“Allah’ım o (iblis) benden önce burada yaşıyordu, biliyor sandım.Önce Âdem (A.S.) aldı ya da önce Havva (A.S.) aldı. O almasaydı ben almazdım.Ben söyledim, yapmayalım dedim, ne yaptıysam ondan gördüğüm için yaptım”demediler.“Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (4)
Ne kadar şiddetli tartışmalar yaşamış olursak olalım bir tarafın hatalıyım demesi tüm gerginliğimizi azaltacak ve havada uçuşan öfke balonlarımızı söndürecektir. Taraflar uzlaşmaya yakınlaşacak, ilişkilerde problemler çözüm yoluna girecektir. Yani “Arkadaşlık pekey demekle kaimdir”… (5)
Kendini ve yaptıklarını üstün görmeyi bir kenara bırakmak, karşı tarafı anlamak, duygu ve düşüncelerine saygı duymak, değer vermektir, hatayı kabul etmek. Hatayı kabullenen insanın vicdanı ikinci adımı atması için daha çok çırpınır. Ve aslında ikinci adımla birlikte âdem oluruz biz de.Sorumluluk alır ve hataları, sıkıntıları, bozuklukları düzeltme yoluna gideriz. Ve işte o zaman Rabbimizin murat ettiği halifeler oluruz. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun…
(1) S.I. Hayakawa, Dil bilimcisi (2)bk. el-İsrâ 17/70 (3)İslam ansiklopedisi (4)A’raf 23
(5)Mehmet ZahidKotku (r.a)